29 Ocak 2011 Cumartesi

Bloğun ilham kaynağı; "How Not to Live Your Life"

Son 3 yıldır uzun reklam aralarından ötürü doğru düzgün televizyon izlediğim söylenemez. Dizi, film ya da diğer izlenesi programları ya indiriyorum ya da sitelerden izliyorum. "How Not to Live Your Life" kendimce yeni keşfettiğim ama birçok insanın keyifle izlediğim dizilerden biri.

Dan Clark diye bir abi hem yazmış hem de oynuyor.

Ana karakterin ismi Don Danbury yirmili yaşlarını bitirmeye ramak kalan bir genç. Büyükannesi ölünce kendisine büyük bir ev kalıyor ancak evin kredi borcu var. Aklı fikri sexte ve lakabı dickhead.  Dizi içerisinde her bölüm muhakkak  "don'un x durumunda yapmaması gereken y şey" sayılırken insanın kahkahkalarına engel olması çok zor ve kendinizi hasiktir derken bulabilirsiniz.

Abby Jones; don'un aşık olduğu aynı zamanda kiracısı olan afet.

Edward "Eddie" Singh; Don'un büyükannesinin yardımcısı. Büyükanne ölünce evde yaşamaya devam ediyor.

Mrs. "Dot" Treacher aka Mrs. T , Gollum or Dobby ; Don'un komşusu gollum, jedi kılıklı teyze.

Samantha Parker; Don'un ev kiracısı sarışın afet.

Brian; Samantha'nın sevgilisi. Üniversite'de psikoloji hocası.

Jason; Don'un patronu. Her bölüm bir şekilde Don'u işten kovmaya çalışıyor ama 3. sezon 5. bölümde bunu neden beceremediğini açıkça anlatıyor.





bozulmasına ramak kalan ıspanak



Gecenin bi yarısı dolapta  bozulmaya ramak kalan
ıspanakları yapasım tuttu. ıspanakları normalde yıkamadan önce saplarını kesip atardım ancak bi gün teyzemin ıspanakların kökünden çorbasını yaptığını görünce denemeye karar verdim.

Ispanağın en meşakkatli tarafı yıkanması. Biraz ılık su ile eliniz donmadan yıkayabilirsiniz. hatta bu yıkama mevzusu ile bir şey paylaşayım; bi arkadaşım arçelik servisinde çalışıyor ve birden fazla müşterinin bulaşık makinesinde tıkanıklık yaşadığını bunun da nedeninin ıspanak yıkamasından kaynaklı tıkanıklıklar olduğunu 
paylaşmıştı. Evet evde olunca yeni yeni yollar buluyoruz. ama tavsiye etmiyorum yapmayın canım böyle şeyler. Ispanakları yıkadıktan sonra ayrı bir kapta sirkeli suda bir süre bekletmek iyi olur.


Öncelikle çorbanın yapımını anlatayım;
kökleri ince kıydıktan sonra, kıyılmış soğanları 2 yemek kaşığı zeytinyağında kavuruyoruz. Kavrulan soğanların üzerine kıymamızı boca edip bir süre daha kavuruyoruz. En son 1 tatlı kaşığı biber, bir yemek kaşığı domates salçasını da bu harca ekliyoruz. 5 dakika sonra ıspanaklarımızı bu harca katıp harcı kapatana ya da dilenilen ölçüde kaynar su ekleyip 20 dakika pişmesi için kısık ateşe bırakıyoruz. Eğer ki ekşi olmasını istiyorsak o zaman yarım çay bardak sımağı sıcak su ile ıslatıp süzdükten sonra suyunu ekleyebilirsiniz ya da 1 tatlı kaşığı nar ekşisi ile bu ekşiliği elde edebilirsiniz.

Yumurtalı ıspanak çok daha basit. tencereye 3 yemek kaşığı zeytinyağı ekleyip dilenirse soğan atılır (ben atmıyorum genelde ) sonrasında ıspanakları boca edip kapağını kapatıyoruz. Yaklaşık 10-15 dakika sonra iyice ezilen ıspanakların üstüne arzu edilen miktarda yumurta kırıp yumurtaların arzu edilen kıvamına göre pişmeye bırakıyoruz. Bu işlerin hepsi yıkama dahil 35 dakikayı bulmuyor ya da ben artık çok pratik biçimde yapıyorum. Bloğun adını boşuna ev erkeği koymadık.
sirkeli  sudan alıp duruladıktan sonra sapların ayrı bir kıyıpta biriktirip diğerlerini orta büyüklükte kıyıyoruz. çok küçük kıymayın zaten el kadar canı var.

büyük bir soğanı ince ince kıyıp kenarda hazır tutmak sonrası için büyük kolaylık.


ev salçası olmazsa olmaz. her yerden alınmıyor bu meret. ben genelde hatay' dan getirtiyorum.(çok aptal bi açıklama oldu.)

kıyma ve soğanı birlikte kavurmalı.
yumurtalı ıspanak
ekşili, kıymalı ıspanak

Kaçak çay

Tadını bilmeyenlerin hakkında rize çayından daha kötü diye yorum yapıyor. Türkiye çay üretiminde iyi bir konuma sahip olmasına rağmen kaliteli çayların diğer kaliteli ürünlerde olduğu gibi iç piyasaya değil dış piyasaya sürüldüğü gerçeğini bilmeyen ya da bilmek istemeyenlerin her daim yerli malı yurdun malı mantığıyla hareket ettiğini görmek zaten gayet normal. 
Kaçak çay içenler mecbur dahi kalsalar rize çayı içmezler ya da ben içmiyorum. Neden derseniz; bir kere rize çayının her daim var olan çiğ tadı ve kokusu insanı çaydan tiksindirecek derecede kendini gösterir. Kaçak çay diye tabir edilen; Istıkan , Mahmood , Ahmad tea vb markalar Seylan ve diğer ülkelerde üretilip Suriye, İran, Irak üzerinden yurda kaçak olarak sokulduğundan ve eskiden sadece kaçakçılar çarşısından satıldığından bu adla anılır olmuşlardır. Globalleşme, açık pazar ekonomisi ve sınırlardan bu ürünlerin eskiden olduğu gibi sınırlandırması artık olmadığından bakkal camlarında "kaçak çay bulunur" yazıları görmemiz gayet normal olmaktadır. 
Rize çayı içenler dendiği gibi kaçak çay içemezler çünkü tad yoğunluğu açısından rize çayına tur bindirir. Kaçak çayın tadına varmak isteyenler lipton ve kaçak çayı harmanlayarak bu taddan mahrum kalmayabilirler. Tadını bir kez alanlar artık bu bağımlılık neticesinde her nereye giderlerse gitsinler çaylarını beraberlerinde götürmektedirler (misal bizim aile). 
Akdenizin doğusu , güneydoğu ve doğu anadolu çoğunlukla bu çayı içer. Bu bölgelerde görev yapan memur, öğretmen, polis vb kişiler ilk önce direnirler ancak daha sonra bu muhteşem tadı aldıklarında bırakamaz olurlar. Ha dendiği gibi bazı kendini bilmezler, çayı boyayıp satmıyor mu? satıyor. Bu durumda her ailenin güvendiği bir tedarikçisi var ve sonuçta misler gibi çaylarını içiyorlar. Tanıtım yazısı gibi olmuş ama sonuçta böyle bişi.


Nerden çıktı şimdi bu?

Ev erkeği olmak sanırım en son istenecek olan sosyal sınıflardan biridir. Kış aylarında ben de bu sınıfın bir bireyi oluyor ve bunu bir şekilde ifade etmekte sorun yaşıyordum. Ekşi'de başlıklar arasında dolanırken "ev erkeği" başlığına denk geldim ve neden olmasın diye sıcağı sıcağına buraya koştum.

Uzun zamandır aklımda bir blog yazma fikri vardı ancak buna pek cesaret edemiyordum. Sonuçta sorumluluk istiyor ve ben tembellikle bu sorumluluğu pek yerine getirebilecek miyim, sorusunun cevabını hep birlikte zaman içinde göreceğiz.

Öyle pek eğlenceli bir adam olduğum düşüncesine kapılmazsanız sevinirim . Oldukça sinir bozucu olma yetim her daim mevcut bilesiniz. Canım istediğinde her şeyi süper yapabiliyorken, canım istemezse nefes almayı zul olarak görüyorum. başlangıcı uzun mu tutsam kısa mı hiç bilmiyorum ama nerde incelecekse ordan kopması yönünde bir görüşüm mevcut bilesiniz. şimdi bi çay alayım yanına da sigarayı unutmayayım.

İşin açıkcası içerik hakkında pek bir plan yapamadım ki dediğim gibi ani gelen fikrin bizi nereye götüreceğini hakkında bir öngörüm yok. Şimdi yazarken; gün içinde yaptıklarım, yemek, siyaset, dedikodu, iş-güç, gezi, aşk-meşk falan filan baya karman çorman olacak diye düşündüm .

Sonuçta bi blog furyası almış başını gitmiş, muhakkak benzeri oluşumlar vardır ya da olacaktır ancak ben ne zaman sıkılırım onu bilmiyorum. Siz ne düşünürsünüz onu da bilmiyorum. Zaman sanırım bize olayları tam anlamıyla şekillendirmemiz açısında oldukça yardımcı olacak kanaatindeyim.

Kendimden yani birey anlamında kim olduğumdan öte yaşadıklarımı anlatmayı planladığımı bilmenizi isterim ki zaten size ne benim kim olduğumdan değil mi? Belki ben de bi fenomen olur kitleleri arkamdan sürüklerim. Aslan burcu olduğum çok belli oluyor değil mi?

Haydi bakalım rastgele.