6 Ağustos 2011 Cumartesi

Babalar Günü

18 senedir yalnız yaşarım bugünü ve çokça önemsemem.

bugünden daha önemli şeylerde babam yoktu misal;birlikte maç izlemedim, paketinden sigara aşıramadım, arabasını çalamadım, harçlık isteyemedim, üniversiteden mezun olduğumda kep fırlattığımı görmedi, askere gittiğimde bavulumu kendim taşıdım, askerden evi aradığımda neler yaşadığımı anlayabilecek bir ses duyamadım, işe girdiğimde ilk maaşımla rakı içiremedim.

evet hayata dair bildiğiniz her şeyi kendi başınıza öğreniyorsunuz. dimdik durmayı, rüzgarlarla sallanmayı ama düşmemeyi öğrendiğiniz gibi kökleri daha derine salmayı becerir hale geliyorsunuz.

mücadele nedir diye bir soru aklınızı meşgul etmiyor çünkü onsuz olmaya başladığınızdan beri mücadele ediyorsunuz.

babalarıyla iyi geçinmeyen, küs olan, sürekli kavga edip arkasından konuşan arkadaşlarınıza kimi zaman sesli kimi zaman sessiz tepki gösteriyorsunuz. gene içinizden düşünüyorsunuz benimde babam olsaydı bende bunları yapar mıydım? çokça sorularla beyniniz meşgulken sıradan sorunları görmezden gelir halde olmanın farkına çok sonra varıyorsunuz.

toplumun yüklediği payelerle çoğu zaman hislerinizi dışa yansıtamıyorsunuz. hele ki sizden küçük kardeşleriniz varsa rolünüz daha bir ağırlaşıyor.

bir tren yolu düşünün, raylar kıvrımlı ve bir noktadan sonra bağlantı köprüsü yıkık. işte baba o yıkık köprünün öte tarafında. siz o  tarafa bir daha geçemeyeceksiniz. `babalar günü`nünden daha güzel günleri onsuz yaşamışsınız ve yaşayacaksınız. yılın bir günü değil, geri kalan ömrünüz, onsuz geçtiği her gün içinizde bir yer yanarken, sadece kendinizin bildiği tuz birikintileriniz oluyor...

Kafama takılanlar

DEVLET POLİTİKASI
öncelikle tanımı yapmak gerekirse; Bir devletin sınırları ötesindeki devletlere uyguladığı ve kendi sınırları içinde kamu işlerinin örgütlenmesine ve yönetime ilişkin uyguladığı siyaset. Devlet politikalarını, devletlerin kurucuları belirler ve bu zamanın gerekliliklerine göre tekrar ele alınır ver düzenlenir.

şimdi konuyu derinlemesine incelersek bu politikanın gerekli şekilde uygulanmadığında olabilecekleri ve olanları görmemiz daha kolay olur.

türkiye de devlet politikası  `Türkiye Cumhuriyeti`’nin kurucuları,  devlet politikası olarak her alanda ‘`tam bağımsız`’ olmayı seçtiler.(hemen parantezi açalım bu tam bağımsızlık düşüncesi aleni devlet politikasıyken hükümetlerin beceriksizlikleriyle avrupa birliğine katılmak adına; geçirilen yasalar Avrupalı devletlerin buyruklarına uymak ve onların verdikleri yönergeler çerçevesinde ülkeyi yönetmek suretiyle, Avrupa’ya uymayı hedeflemektedir. Türkiye, bu yoldan giderek uluslararası toplumun kişilikli ve itibarlı bir üyesi olacağını düşünmek dangalaklık değil de nedir? insani yaşam için yapılan reformlar değildir değimdiğim konu.) ` Atatürk`, 1 Mart 1922’de Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü toplantı yılını açarken, bu politikayı şu sözlerle özetliyordu: “Bugünkü savaşımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğü ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür”.  evet görüldüğü üzere devlet politikamız bu kadar açık ve net ifade edilmişken devlet politikamız son yılları bırakın 1950 sonrası yıkılmaya ve hükümet politikalarıyla hiç edilerek tozlu raflarda yerini almıştır. ki bu konuya daha sonra tekrar ineceğimizi belirterek  Yine Atatürk' e dönmek isityorum , tarihler 27 Ocak 1923 yılını gösteriyor  İzmir’de annesinin mezarını ziyaret ederken, mezar başında şunları söyler: “Annemin mezarının önünde ve Allah’ın huzurunda ant içiyorum, bu kadar kan dökerek milletin elde ettiği egemenliğin korunması ve savunulması için gerekirse, canımı feda etmek vicdan ve namus borcum olsun” evet ant içen bir lider ve bu ant içtiği toprağı ve kaynakları globalleşme adına kendi halkına değil de kendi aile ve yandaşlarına peşkeş çeken hükümet liderleriyle yeniden politikanın doğru şekilde uygulanmamasıyla oluşan durumdur.

şimdilik uzak  geçmişi bir kenara bırakırsak devlet politikasından yoksun türkiye'nin hükümet politikalarıyla akp'nin inanılmaz yükselişine nasıl destek olduğunu açıklamal çok zor değil sadece bakmak ve görmek ayırdında olmayla ilişkilidir bu olay. yıllarca her hükümet değişikliğinde sanayi ve ticaretin ve bu dinamiklerin bağlı olduğu ekonominin dalgalanmalarla yaşattığı krizler halkın ekonominin bir şekilde daha az zarar göreceği inancıyla bu yükselişe neden olduğunu görmemek için üç maymunu oynamak yeterli olur. kısa bir örnekle durumu pekiştirirsek;
temmuz seçimlerinden hemen önce akp'nin cumhuriyet mitingleriyle yıkılacağını düşünen partinin önemli adaylarından birinin ofisinde oturuyoruz konu seçimler neyse sohbet bir noktada adayın telefonun çalmasıyla son buldu ve beklediği organizasyonun yapıldığı haberini aldık ve o organizasyona doğru yol aldık. geldiğimiz yerde toplamda 300 kişi var ve adayımız konuşmaya başladı;
arkadaşlar bakın bu seçimde eğer `akp` iktidar olamazsa eğer  bu seçimden sonra bu işimizi öncelikle durduracaklar ve daha sonra incelemeye alacaklar. bu inceleme sonuçlanana kadar ben bir kuruş para alamayacağım dolayısıylada sizde para alamayacaksınız. beni biliyorsunuz, partimi biliyorsunuz, durumumu biliyorsunuz ve bu durum karşısında düştüğüm acizliği biliyorsunuz yedi ceddim bu adamlara karşı ama öte yanda ekmek param ve ekmek paranız. artık şapkamızı önümüze alıp düşünme vaktidir. bu adamlara oy verip tekrar iktidar yapmazsak hepimiz ekmeğimizden olacağız.

ne kadar acı gerçekler ve yaşanmışlıklar diye nırç nırç nırç diyebiliriz ancak burda suçlu bunu söyleyen kişi mi? zerre alakası yok. hükümüet politikalarıyla yönetilen türkiye'de her iktidar değişiminde bir önceki iktidara yakın olduğunu düşündüğü tüm ihaleleri durduran, yapılan işlerin paralarını ödemeyen, incelemeler için uzun yıllara yayan politikaların ürününden başka da bir kimsenin değidlir sorumluluk. sorumlu akp bile değildir hatta burada akp'nin neden böyle yükseldiğini bile sorgulamıyoruz. akp'nin bugüne gelmesinde ki neden olan politikayı sorguluyoruz ve bu şekilde devam ettiği sürece bitiş sürecine giren akp'nin yerine gelecek olan yepis yeni ak partileri konuşuyoruz.

yıllar önce bilenler bilir devletin 5 yıllık kalkınma programları açıklanırdı ve bu programlar hala devlet planlama teşkilatı tarafından hazırlanıyor. işte aslında baz alınması gereken bu programlar sadece tozlu raflarda yerini alıyor. ingilitere veya belçika olmadı amerika buyrun oturun politikalarına bakın; 10 sene sonra nerde? neyin yapılacağı bellidir. başkan veya hükümet değiştiğinde o programda değişmez. işte bizim değişen programlarımızın ürünüdür akp ve inanılmaz yükselişi. biraz refah gören halk hemen taraf değiştirmeye hazırdır. anadolu halkaları kadar tembelliği seven bir araplar vardr sanıyorum. bunun için atatürk'ün güzel sözlerinden biri aklla gelmeden olmaz "türk milleti çalışkandır." zeki adam her şekilde bunu kanıtlıyor. biliyor halkın ne kadar tembel ve gaz yemeye müsait olduğunu ve yıkık duvardan en iyi verimi nasıl alacağım düşüncesini çok güzel bir şekilde planlayıp türkiye'yi bu günlere getirenlere miras bırakıyor.
konu dağıldı farkındayım hemen özet geçersek hükümet politikaları nedeniyle bugünlere gelen akp tamamen devlet politikamızın olmamasındandır. yoksa suçlusu ne halk ne de onlardan oy isteyen akp'dir. suçlusu çanakkale'de omuz omuza savaşan halkların kanzadığı ülkeyi 1950 ve sonrası batıran hükümetler ve bu hükümetleri kazaıyacağım diye uğraşan askeri darbelerdir. en son günümüze geldiğimizde kendisine dokunan yılanla uğraşmaya başlayan akp'dir. malum parti kapatmaları dersek fazla yazmaya gerek kalmaz çünkü bu konuda herkes yazacağını yazdı.
uzun lafın kısası atatürk'ün kurduğu türkiye'nin devlet politikası vardı ancak artık yok varsa bile hükümet politikaları yüzünden tozlu raflarda.