2 Eylül 2011 Cuma

Safinaz'ın Kabasakal'ı Evcilleştirme Takıntısı



Çizgi filmi izleyenler bu işte bir hata var diyecekler ama adı üstünde çizgi film!!! kadın erkek ilişkilerinde imaj çok kaygan bir şeydir. birinin beğendiğini diğeri beğenmez ancak ve ancak olay fikir zikir ikileminde patinaj çekmekten öteye gitmez. herkese iyi davranan, karıncayı yükünü dert edinip, karıncaya hafriyat kamyonu tahsis eden adamın olayla bağlantısı tamamen fikirde yer almasıdır.


oha olay Safinaz'dan Bülent ERSOY'un  iş makinalarına kadar gelmişse ben baya dağılmışım demektir. neyse.


Çevremde ne kadar ilişki yaşayan kadın varsa hepsinin ana soru bir Kabasakal ile birlikte olmaları. Ne alaka lan, demeyin. Temel Reis ile birlikte olmadıklarının hepsi farkında ama sorun bu farkındalıkları karşısında çaresizce davranıyor olmaları. Evet bana da çok saçma geliyor ancak bu bir gerçek. Yaşadıkları olayları kanıpsayıp yaşamlarına devam ediyorlar. Bu durumdan şikayetçi olup hala bunu yaşıyor olmaları en büyük şaşkınlığım. Eskiden olsa kadınların büyük bir kısmının bunu zorunlu olarak yaşadığını (cehalet, toplum yaşamı,örf/adet), değişimin zaman alacağını ifade eder kendimce hayıflanırdım. Oysa daha fazla yaşanmışlık dinleyip görünce anladım ki büyük bir kısmı bu yaşanmışlıkları sonuna kadar hak ediyor.


ne duydun ne öğrendin hele bir paylaş biz de bilelim, susarak olay anlaşılmıyor yeğen minvalinde konuşmalara gerenk yok. Eğitim malesef ki mallığa çare olamıyor. Yaşadığı tüm negatifliğe, yok sayılmışlığa, ilişkinin temel direklerinden saygı ve mutluluğa ulaşamayan Safinazların bu duruma dur dememesinin tek nedeni evcilleştirme takıntısından başka da bir şey değil.


yazıma şöyle bir Mevlânâ hikayesi ile son vermek istiyorum; 


 Avcı ile Kuş
Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı:


- Ben minicik bir kuşum dedi, etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Eğer serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm. Dinle, birinci öğüdüm şu: "Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!"


Avcı şaşırmıştı. İkinci öğüdü isteyince küçük kuş:


- Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim dedi.


Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş:


- Dinle dedi, "geçip gitmiş şeyler için asla üzülme". Olan olmuş, biten bitmiştir çünkü. Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden kaçırdın...


Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah vah etmeye, saçını başını yolmaya başladı.
Kuş:


- Ne oldu? diye sordu. Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak söze asla inanma dememiş miydim? Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin!


Avcı utanmış başını yere eğmişti.


- Üçüncü öğüdünü ver bari diye inledi.


Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı:


- Behey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttunmu ki üçüncüsünü istiyorsun?